14 Nisan 2011 Perşembe

İki meteliksiz: Dostoyevski ve Tanpınar - Beşir Ayvazoğlu

İzzet Tanju, Cemil Meriç'in gören gözüydü; ona yıllarca kitap okuduğu gibi, Hind Edebiyatı, Kırkambar ve Jurnal'i yazarken de yardım etmişti.

Aralarındaki büyük bir dostluktu, hangisinin ismi anılsa, mutlaka diğeri de akla gelirdi. Birlikte o kadar çok çalışmış ve yazmışlardı ki, İzzet Tanju, artık Cemil Meriç gibi düşünüyor, onun kelimelerini kullanıyor ve cümlelerini onun gibi kuruyordu.

Birkaç yıl önce geçirdiği felç yüzünden işinden ayrılıp evine kapanarak kendini bütünüyle okuyup yazmaya veren İzzet Bey'in Dostoyevski adlı kitabını okurken, inanır mısınız, Cemil Meriç'le söyleştiğim hissine kapıldım.

Rahmetli üstad, Dostoyevski'ye kısaca "Dosto" der, böylece aynı zamanda ona duyduğu dostluğu ve hayranlığı ifade etmiş olurdu. Cemil Meriç'in çevresinde bulunmuş olanların çoğu Dostoyevski'ye hâlâ "Dosto" derler. İzzet Tanju "Dosto" demese de onunla dostluğunu belli ki Cemil Meriç'in yanında pekiştirmiş. Büyük yazarın koyu bir Ortodoks ve Slavcı olarak portresini çizdiği yeni kitabı, bence iki dostluğun da derin izlerini taşıyor. Ama ben bu yazıda Cemil Meriç'ten değil, kitabı okurken fark ettiğim Dostoyevski-Tanpınar benzerliğinden söz etmek istiyorum.

Evet, İzzet Tanju'nun kitabını okurken, bir an Tanpınar'ın Günlükler'ini okuduğum hissine kapıldım. Kitabın daha başında, Dostoyevski'nin zayıf bir anında Speşnev'den beş yüz ruble borç aldığını kaydeden İzzet Bey, onun bu yüzden kendi kendini yediğini söylüyor ve günlüklerinden şu cümleleri aktarıyor: "Speşnev'den borç aldım. Şimdi onunlayım. Onunum. Ödeyemem de. Hem o da bunu para olarak ödememi istemez. Adamın yapısı böyle. Şimdi bir iblis yanımda dolaşıyor." (s. 13)

Buyurunuz, Tanpınar'dan birkaç cümle: "Remzi'den 150 istedim, 50 aldım. Şerif'ten hiç ümit yok (...) Hiçbir zaman bu kadar sefil olmadım, bu kadar biçare, haysiyetsiz ve acınacak. Yarabbim bana bir 5000 lira lütfet." (s. 146)

Parasızlık Dostoyevski'nin yakasını hiç bırakmamıştı; bu yüzden delikanlı çağından beri kendini kimseye bağlı hissetmemek için para sahibi olmak onda bir saplantı halindeydi: "Ben proleter bir edebiyatçıyım. Ne talihsiz başım varmış, bir uşak gibi çalışıyorum. Para için çalışmak yiyip bitiriyor be­ni." (s. 51)

Tanpınar'ı okuyalım: "Bir kere şu para işlerinden kurtulabilsem, son derece zeki, dikkatli ve soğukkanlı olurum. Bu meseleyi halletmem lâzım. Yarabbim Türk münevverinin tali'i! Ve bütün Türkiye'nin tali'i. Fakat bizler hakikaten bedbahtız." (s. 146)

Tanpınar, parasızlıktan kurtulmak için zaman zaman kumara ve piyangoya bel bağlıyor, fakat her seferinde elindekileri de kaybederek büyük bir ümitsizliğe kapılıyordu. Kumarbaz yazarı Dostoyevski'nin başının da kumarla belâda olduğu bilinen bir gerçek. İkisi de ailelerine para yetiştirmek zorundaydı ve ikisi de borçları yüzünden ciddi itibar kaybına uğramışlardı. Tanpınar, kendi "tali'i" ile Dostoyevski'nin tali'i arasındaki bu benzerliğin farkında mıydı acaba? Günlükler'inde Dostoyevski'nin adı birkaç defa geçiyor. Şu cümlelere dikkatinizi çekmek istiyorum: "Dostoyevski'nin Yer Altı'nı okumaya kalktım. Benim şimdiki vaziyetimden bir parmak ötede." (s. 139)

Tanpınar fikirlerini yayabilmek için hep bir dergi hayali kurmuş, fakat çıkaramamıştı. Dostoyevski ise kardeşi Mihail ile birlikte Zaman adında bir dergi çıkararak çeşitli çevrelerle kavgaya girer. Bir yazısıyla Çar'ı çok kızdırdığı içir dergisi kapatılır. Daha sonra güç belâ izin koparıp yeni bir dergi çıkarırsa da bir yıl zor dayanır. Bu arada kardeşini kaybeder ve aile şerefini kurtarmak için onun borçları­nı da üstlenir, ancak ödeyemez. Alacaklılar yüzünden nefes alamamaktadır. Hapse girmemek için Almanya'ya kaçınca bütün malları haraç mezat satılır. Almanya'daki durumu da içler acısıdır. O günlerde yazmaya başladığı Suç ve Ceza'yı bitirmeden dergilere üç yüz rubleye satmaya çalışmış, ancak bütün kapılar yüzüne kapandığı için kaldığı odanın parasını ödeyemez hale gelmiştir: "Bana artık yemek, çay, kahve verilmeyeceğini sabah erken­den bildirdiler. Yetkiliye gidip sordum. Yemeği hak etmediğimi, yalnız çay verileceğini söyledi. Dünden beri çaydan başka bir şey geçmedi boğazımdan. En kötüsü, mum bile vermiyorlar. Çünkü bir Alman için en büyük ayıp: Parasızlık." (s. 29)

Lütfen, Dostoyevski'nin yukarıdaki cümleleriyle, Tanpınar'ın 26 Teşrinisani 1958 tarihli notlarını karşılaştırınız: "Cebimde yalnız bir lira var. Kendimi dün akşamdan beri küçülmüş, biçare buluyorum. Parasızlığım bazı hastalıklar gibi hemen hemen hiçten başladı, büyüdü, çoğaldı, beni altına aldı. Etrafım alacaklı ile dolu. Cebimde borç senetleri var. Şu anda yalnız borçla ve atıfetle yaşıyorum ve bu borç beni çıldırtacak." (s. 123)

Tanpınar da, Dostoyevski de gençlik yıllarında devletle problem yaşamış, bu yüzden yerleşik düzenle barışık yaşamanın yollarını aramış, ikisi de otorite (biri Çar, diğeri Millî Şef) tarafından fark edilip beğenilmek istemişlerdir. Biraz daha yerim olsaydı da, Dostoyevski-Popedonostsev ilişkisiyle Tanpınar-Hasan-Âli Yücel ilişkisini karşılaştırabilseydim. Yalnız şunu söyleyebilirim: Dostoyevski, Popedonostsev'in himayesine girdikten sonra kendisine bir villa alacak kadar para kazanmıştı. Tanpınar ise profesör yapılarak üniversitede görevlendirilmiş ve milletvekili seçilmiş olmasına rağmen hep parasızlıktan yakındı; üstelik Dostoyevski kadar çok yazamadı. Aynı yaşlarda öldüler; biri altmış, diğeri altmış bir...

Benden bu kadar; en iyisi alın İzzet Tanju'nun Dostoyevski'sini, Tanpınar'ın Günlükler'iyle birlikte okuyun!

NOT: Seçkin bir entelektüel olan İzzet Tanju'nun Ötüken Neşriyat tarafından yayımlanan kitapları şunlardır: Başımda Esen Kitap Yelleri (1997), Endülüs'te Raks-Aşk Üstüne, Âşıklar Üstüne (2006), Batı Karşısında Millî Düşünce (2007). İzzet Tanju'nun Réne Grousset'den bir de tercümesi vardır: Cihan Fatihi Cengiz Han (2001).

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=669620

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder